Dr. Nurettin Demir

Dr. Nurettin Demir

GÖCEKİÇİ
drnurettindemir@gmail.com

Delbekçi

25 Ekim 2021 - 06:33

Düğün, çeşitli topluluk ve ülkelerde dönem dönem yıllara göre farklılıklar gösterir. Şimdiki düğünler salonlarda birkaç saatlik bir törenle tamamlanıyor. Onun çoğu zamanı da takıyla geçiyor. Düğüne gelenler de şu takı işi bitse de gitsem duygu ve düşüncesi içinde oluyor.

Dün, 2021 yılının, Ekim ayının 10’unda Göcek’te, yeğenlerim Alim ve Hatice’nin kızları, Simge ile Ülkü ve Dr. Kısmet Tığlı’nın Amerika’da, Silikon Vadisi'nde çalışan oğulları Uğur’un kına ve düğün törenleri vardı. Kına yakma, gelin alma benim çocukluğumdaki üç gün süren düğünlerin en önemli  örf ve adetlerlerinden biriydi. Torunum Zeyneb'in Korona isimli atı, gelin atı olarak süslendi püslendi ve Amerika’da yaşayan ve yıllardır orada çalışan damat, gelin evine davul zurna eşliğinde  geldi. Kınalar yakıldı, yemekler yendi. Gelin damat ortada oyunlar oynadı ve temsili de olsa gelin alındı. Gelin adayı damatların kaldığı otele dek at sırtında gitti. Organizasyonu eniştem Aydın Taşkın yaptı. Yörük gelenek ve folklöründe üstüne yok desek abartmış olmayız. Eski Yörük düğünlerini aratmayacak hazırlık yapılmıştı. 

Akşam yemeğinde annem Güssün’e (Gülsüm) sordum. Gelin olarak damat evine neyle gittiniz? Gelin arabası var mıydı? Ata bindin mi? Annem “1950 yıllarında gelin arabası olacak değildi ya” dedi. “Göcek Dereboğazı mahallesinden, Göcek Taşbaşı mahallesine at ile gittim. A oğlum yol yoktu, araba dersen o yıllarda köyde bir tek üstü açık eski model bir araba vardı. O da kah bozulur kah giderdi. Nikah için onunla Fethiye’ye gitmiştik.” Nasıl gelin atıydı diye soracak oldum; doğal olarak babam Mehmet Demir de dahil her ikisi de hatırlayamadı. "Kırat mıydı? Rengi, cinsi neydi? Atı babam mı çekti?" diye soracak oldum. “Nerde? O zamanlar damat gelinin yanına sokulamazdı ki. Gerdek odasına kadar yüz yüze gelinmezdi.” 4-5 km uzaklıkta olan gelin evi ile damat evi arasında 350 rakımlık yükseklik farkı var. “Ormanın içinde patika yolda at ile giderken, atın sırtında bir sanduka bir de ben vardım. At yokuşta yerkinirken (yokuş yukarı yürürken) sandukadan takır tukur sesler gelirdi. Herkes gibi bende merak ederdim... Kayınpederim Osman Demir’in iki göz evine vardığımızda Fethiye Günlükbaşı'ndan birkaç davulcu ile  delbekçi (tefçi)  vardı. Hatta o günlerin en meşhur delbekçisi Türkan vardı. Türkan da 3-5 yıl önce rahmetli oldu ya, Allah rahmet eylesi. Hem iyi delbekçiydi hemde güzel kadındı. Nerde şimdi o zamanın  delbekçileri? Nesilleri bitmek üzere. Varsa bile tek tük kaldılar.

Çeyiz olarak o kadar az eşya ile gittim ki, yolda takır tukur ses yapan sandukayı açtığımızda çeyiz olarak çıka çıka bir adet karpuz çıkmıştı. Yoksulluk işte.”  O yoksulluğa rağmen düğünlerimiz üç gün üç gece sürerdi.  Eylül-Ekim aylarıydı. Üçüncü gün duvak olurdu. Kadınların günüydü. Dışarda şakır şakır yağmur yağıyordu. Evin içinde de gürül gürül ocak yanarken birden berbat bir koku peydahlandı. Hapşuranlar, gözü yaşaranlar gözlerini ovalayarak dışarı kaçıyorlardı. Meğer gençliğinde çok şirlet çocuk olan kayınbiraderim Arif Demir, evin damına çıkıp bacanın deliklerinden ateşin üstüne acı biber atmış. Acı biber ateşte kavrulduldukça ortalık acı biber kokusuyla durulmaz hal almıştı. Duvağımıza dışarda yağmurda devam etmiştik. Baban da düğünlerde güzel oynardı. Çalışmaktan pek fırsat bulamazdı ya?” 

Babam şimdilerde 96 yaşında, gözü çok az görüyor, kulağı da pek az duyabiliyor. Kendi deyimiyle “Sadece kulağı gözü bitik adam.” Babama da soruyorum düğünleri. Eski köy düğünlerini. “Düğünler için birşey söyleyemem ama hayatta iki şeye doyamadım birincisi çalışmaya ikincisi kadına” demesin mi! Hep beraber gülüştük. Anamda “Delbekçileri pek severdi. Delbekçi varsa düğüne giderdi.”  Dün yapılanın düğünününde tek eksiği delbekçilerdi. Son yollarda yapılan düğünlerdeki gibi  artık delbekçileri düğünlerde yeterince göremiyoruz. Teke yöresinin Beşkaza bölgesinin düğünlerinin vaz geçilmez sanatçıları olan delbekçiler yeniden yetiştirilmeli ve hatta belediyeler bu yerel sanatçıların gelişmesi ve yaşamadı için kadrolar tahsis etmelidir. Yerel yönetimlerin yerel kültür ve sanat değerlerine önem verip yaşatmalarını sağlamak olmalıdır.

Bu yazı 482 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum