Değerli okurlar, geçtiğimiz yazılarımda Yunanistan ile olan mesafeli ve tutkulu ilişkimizin detaylarından bahsetmiştim. Bugün ise, 25 Ocak’ta gerçekleştirdiğim Bodrum yolculuğunda gözlemlediğim ve beni derinden etkileyen bir konuya değinmek istiyorum. Sabahın erken saatlerinde, Prof. Dr. Nurettin Demir ile birlikte İzmir’den Muğla’ya doğru yola çıkarken, sohbetlerimiz, muhabbetlerimiz ve türkülere eşlik ettiğimiz anlar içinde bir konu gündeme geldi: TÜLOV Bodrum Temsilciliğimizin, Halikarnas Mozolesi’nin kaybolan mirasını yeniden vatanına kazandırma çabası.
Bodrum, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın belleğinden silinmemesi gereken tarihi ve kültürel zenginlikleriyle bir doğa harikası. Şimdi sizlere bir hikaye anlatmak istiyorum; belki duymuşsunuzdur, ancak hala içindeki derin anlamı keşfetmemiş olabilirsiniz.
Bir zamanlar, Karya’nın başkenti Halikarnassos’ta, zengin ve güçlü bir kral olan Mausolus hüküm sürüyordu. Krallığı barış ve refah içinde olsa da, Mausolus’un kalbi, en çok eşine duyduğu derin aşkla atıyordu. Eşi Artemisia, her zaman kocasının yanında yer almış, birlikte büyük hayaller kurmuşlardı. Ancak bir gün, Mausolus hastalandı ve hayatının en güzel yıllarını birlikte geçirdiği eşiyle son bir kez vedalaşmak zorunda kaldı.
Artemisia, eşinin vefatının ardından acısını dindirmek ve ona olan sevgisini ölümsüzleştirmek için büyük bir anıt inşa etmeye karar verdi. Bu vizyonla Halikarnas Mozolesi’ni yaptırdı. Hem krallığın gücünü hem de aşklarındaki derinliği simgeleyen bu muazzam yapı, zamanla antik dünyanın yedi harikasından biri haline geldi.
Mozole, üç katlı zarif yapısı ve çevresindeki sütunlarıyla göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahipti. Tepesinde, dört atlı bir araba heykeli yükseliyor, sanki Mausolus’un ruhu gökyüzüne doğru yol alıyormuş gibi bir izlenim bırakıyordu.
Ancak zamanla fırtınalar, depremler ve savaşlar, bu eşsiz yapıyı aşındırmaya başladı. Ne var ki, Mausolus’un anısı ve Artemisia’nın sevgisi, taşlardan çok daha kalıcıydı. Halikarnas Mozolesi, sadece bir mezar değil, aynı zamanda aşkın ve sadakatin sembolü olarak hafızalarda yaşamaya devam etti. Yüzyıllar boyunca dillerden dillere aktarılarak, bir efsane halini aldı.
Ve bugüne geldiğimizde, bu eşsiz miras, bir başka ülkede, Londra’daki British Museum’da yer almakta. Bir ülke olarak tarihimizi ve kültürümüzü sahiplenmekte zorluk çektiğimiz bir dönemde, işte bu durumu gözler önüne seren üzücü bir gerçek.
Ancak, bu kayıp mirasın peşinden gitmek ve onu geri getirmek için büyük bir mücadele veren bir grup insan var. TÜLOV Bodrum Temsilciliği, Halikarnas Mozolesi’ni yeniden Bodrum’a, yani evine getirmek için yıllardır durmaksızın çalışıyor. Bu kutsal görevi, değerli Avukat Remzi Kazmaz, Bodrum Temsilcisi Mustafa Duru ve ekibi, uluslararası alanda duyurular yaparak, imza kampanyaları düzenleyerek, ve farklı platformlarda seslerini duyurarak sürdürüyorlar.
Bu çabalar, yalnızca bir kültür mirası için değil, aynı zamanda ülkemizin değerlerine sahip çıkmak adına önemli bir adım. Ne yazık ki, hükümetlerin ekonomik ve kültürel politikalarındaki yetersizlik, tarihimizi koruma ve yaşatma konusunda da kendini gösteriyor. Oysa tarihe sahip çıkmak, yalnızca geçmişi onurlandırmak değil; aynı zamanda geleceğe de bir miras bırakmaktır.
Bodrum’daki bu önemli mücadeleyi yakından takip ediyor ve umuyorum ki, Halikarnas Mozolesi bir gün evine, Halikarnassos’a, geri dönecektir. Bu sürecin sonunda, sadece bir taş parçası değil, bir halkın ve tarihin hafızası olan bir efsane yeniden doğacaktır.
Kıularım. Antik dönemde dünyanın 7 harika eserinden biri olan Halikarnas mozolesinin doğduğu topraklara geri gelmesi için, her Anadolu Çocuğunun ulusal bir görevidir.