Senin kalbin şimdi incindi!
Senin değil hepimizin. Aslında yıllar önce incinmişti de biz farkına varamamıştık. Bırakın incinmeyi milletin yüreği inceldi.
Hani derler ya, “İp inceldiği yerden kopar,”diye.
Kopmuyor o ip bir türlü.
Yirmi beş yıl emek verip ellerin, avuçların ve tırnaklarınla o taş ve toprağın altını üstüne getirdin. Yüzlerce metre uzaktan su akıttığın bu taşlı tarlayı ancak canlandırabildin.
Sivri burun Yaşar’ın babası, Rahmetli Erza Dayının, “Evlat, hafıza olmadan muhafaza olmaz,” lafını duyunca kulaklarımız anten çanağına döndü.
Cafcaflı bir laf demiştik buna.
Rahmetli şöyle sürdürmüştü, “Bugün yarın bu armut fidanları yetişip meyveye durunca nasıl pazar bulacaksın? Bu tarlanın yarısına başka bir fidan dik, emeği daraltma!”
Şimdi pazar bulamıyorsun. Dış alım serbest. İç alım tıkalı.
Bir ay sonra , “Gün gelir devir değişir, bu topraklarda develer güreşir,” demişti Altın diş İbram Amca, doğru çıktı dedikleri.
Kimse de dinlemezdi onu. Lafazanın biri, der geçerlerdi.
Ne oldu şimdi?
Kaz Dağları, Eşme, Muğla topraklarında develer güreşsin diye altını üstüne getirdiler toprakların.
Şimdi de yangınlar!
Yüreklerimiz yıllardır yanık. Yıllar, aylar, haftalar ve günlerdir de bedenlerimiz…
Kim düşünür senin taşlı tarladaki armutları!
Sen düşünürsün, para kazanıp çoluk çocuğumu okutayım da evime bereket gelsin diye. İşte su getirmek için parçalanan tırnaklarının acısı geçmedi daha. Şimdi o suyun parasını da almaya başladılar.
Hepimiz baharı beklemeye başladık, daha sağlıklı ve doğal beslenmek için. Kendi insanımızın, yani senin emeğinin karşılığını vermek için. Ülkemizde esnaf ve çiftçiler üretip kazansın hepimize bereket olsun diye.
Şimdi nerede umutlar!
Yangınlar da sönmüyor artık akan gözyaşlarıyla…