Yeni yıla ayağımızı attık. Dünden bugüne yepyeni tutum ve davranışlar toplumu şaşırttı. Az kalsın enflasyonu, yoksulluğu, geçim derdini gölgede bırakacaktı. Yaşadığımız ya da gördüğümüz şaşkınlık sadece bizleri değil, siyasetçileri de derinden etkiledi. Velhasıl, büyük umutlarla başladık yeni yıla.
DEM Partisi heyetindeki Ahmet Türk bile hızla gelişen olaylardan epey etkilenmiş görünüyor. Heyet ile birlikte Devlet Bahçeli’yi makamında ziyaret ettikten sonra verdiği demeçte ne diyor? “Sayın Bahçeli’nin tutumunu görünce insan şok oluyor.” Sen, iki ay önce paldır küldür Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığından sorgusuz sualsiz görevden al, “kayyum” ata, bugün de baş köşeye oturt. Bak bak, Bahçeli ne diyor: “Ağaların kapısı açık olur, aşı da bol olur.” Pes vallahi! Ne demeli? Ahmet Türk de Türk-Kürt kardeşliğinin 1000 yıllık geçmişine vurgu yapıp birlikteliğimize dem vuruyor. Barış her yerde umuttur. Umudu beslemek lazım.
Yeni yılın ilk ziyaretimi uzaktan kuzenim olan Şakir Demir’e yaptım. Uzun süredir ziyaret edememiştim. Doktor olunca konuşmasan olmaz, en başta sağlık geliyor. Hastalıktan, tedavilerden çok uzatmadan konuştuktan sonra geçmişlere daldık. Şakir, “Muş’ta askerlik yaptım. Muş’un dağlarını tek tek dolaştım. Jandarmaydım. Ben bunların yüzünden sigaraya başladım. Şimdi bu hastalıkla boğuşuyorum. Nice insan şehit düştü, gazi oldu, hastalandı. Barışı yeni mi keşfettiler?” diye serzenişte bulundu.
Sohbet derinleşince Osman Dedemin kardeşi Recep Demir’in oğlu Mustafa Demir’i de andık. Şakir, “Babam da benim gibi dağlarda gece gündüz çalışır, dolaşırdı. Ülkemizin huzuru, mutluluğu, gelişmesi için çalıştı çabaladı. Rahmetli babam hat bakım onarım memuruydu. Omuzuna çember gibi dürülmüş telleri alır, sabahın köründe yollara düşerdi. Gece gündüz demezdi. Nerede yıkılmış direk, kopmuş telefon teli var, onları onarırdı. Emperyal güçler entrika oyunlarıyla yıllarca ülke kaynaklarını boşa harcattılar. Başta insanımız olmak üzere kaynaklarımızın çoğunu teröre harcadık. Yaptığımız onca mücadele ülkemizi bugünlere taşıdı. Yaşadığımız zor şartlara getirdi. Yoksullaştık. Üstüne üstlük 10 yılı aşan mülteci sorunu da cabası oldu. Ülkemiz ekonomik olarak iyice dar boğaza girdi. Hastalığımla mı uğraşayım, yoksa sadaka misali verilen emekli maaşımla mı geçinmeye çalışayım? İşte şu gördüğün bir odalı evde oturuyorum.” Yeni girdiğimiz bu seneki en büyük tesellim, çıngalı dama düşen yağmurların sesleridir.”
Şakir iki büklüm sık sık öksürürken, hat onarım memuru rahmetli Mustafa Demir geldi gözümün önüne. 1970 yıllarıydı, yorgun argın gelir, kanepesine uzanır uzanmaz “Son Gazete”yi alırdı eline. İlanlarına kadar okurdu. Fiyatı 15 kuruştu. Bugün gazetelerin bir tanesi 15 Türk Lirası, yani 15.000 kuruş.
Ben bunları düşünürken CHP Genel Başkanı Özgür Özel televizyonda Ardahan’dan halkına sesleniyordu: “Erdoğan diyor ki, ‘Emekliyi, asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedim.’ Maalesef doğru söylemiyor. Tayyip Bey gelmeden önce, onun kötülediği 3’lü koalisyon döneminde, yani Ecevit’in son döneminde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücretti. Bugün asgari ücret 22 bin lira. Eğer 1,5 katı olsaydı emekli maaşı 33 bin lira olması gerekiyordu. Şimdi ise 14 bin lira yapmaya hazırlanıyorlar. 14 bin lira emekliyi aç bırakma maaşıdır.”
Bir işçinin aldığı asgari ücret 22.104 TL oldu. Enflasyon rakamları hükümete ve İTO’ya göre farklı, birbirini tutmuyor. TÜİK %44,38, İTO %55 diyor.
Defter, kalem başta olmak üzere okul ve eğitim araç gereçleri zam şampiyonu. İkinci sırada ev kiraları geliyor. Yoksulun hali perişan. Özgür Özel’in dediği gibi: “Geçim yoksa seçim var.”
Orta Doğu’da, Suriye’de devamlı olması en büyük dileğim olan “barış” ortamı, 2025 yılının sonlarında seçime mi götürüyor? Ne dersiniz? Yeni yılın ilk günlerinde sizlerle tekrar buluşmuş olmakla çok mutluyum. 2025 yılında huzur, sağlık ve barış dileklerimi sunarım.
Her şeyin başı sağlık, sonra gelen barış!
Not: 12 Punto’da yayınlanmıştır