Dr. Ceyhun İrgil

Dr. Ceyhun İrgil

Likya Yazıtları
ceyhunirgil@gmail.com

1970'li yıllarda Göcek anıları

31 Mart 2021 - 16:46 - Güncelleme: 31 Mart 2021 - 23:57

Göcek henüz sadece köy. Sahil bandı, kordon yok. Deniz herkesin evinin önünde, bahçesinin içinde. Salt köy meydanı Koç Restoran ve iskeleden, birkaç ara sokaktan denize doğrudan ulaşılıyordu.
Göcek’te yaşam Nurettin Demir'lerin şimdilerdeki Dedeminn Marina Otelinin önündeki sazlığın üstündeki küçük köprüden başlar İsveç maden Şirketinin tel örgüsünde biterdi. Rahmetli babamın inşaatını yaptığı Orman İşletmesi bile köy dışında kalırdı. Etibank Maden adeta köyden ırak ayrı bir dünya.

Köy meydanında birkaç dükkan, okul, cami ve iskeleye doğru tek tük restoranlar. O yıllarda Göcek’i ilk keşfeden Avrupalı yatçılar ve maden şirketinin kalburüstü yabancılarıydı. Ülkede Göcek’i bilenler ve ilgilenenler sayılıydı. Onca kuytu kenar kendi halinde bir köy olmasına karşın Göcek insanı dünyaya ve medeniyete açıktı. Her yaz babamın çırağı marangoz Şeref Ünlü amcalara gelir ve mutlak birkaç hafta deniz kıyısındaki evlerinde kalırdık. Şeref Amca, ustası babama çok hürmet eder, saygı gösterirdi. Şeref amcanın eşinin yemekleri, reçelleri, turşularının tadı hala damağımdadır. Kaya Köylü Saadet yenge kadar eli melekeli kadın azdır. Hele bir üzüm reçeli yapardı ki… İzmir’e okula giderken birkaç bidon yanımıza verdiği üzüm reçellerini bütün kış ekmeğe katık ederdik.

Şeref amcanın 3 oğlu (Şenol, Birol -Halit- ve Mehmet) Göcek’teki oyun arkadaş ve yaramazlık yoldaşlarımızdı. Bizden yaşça büyük olan Şenol ve Birol (Halit)  ağırbaşlı, denizi bilen, hayata bizden daha çok temas etmiş insanlardı. Mehmet cin gibi zeki ama bizlerden küçük olduğu için onu oyunlarımıza pek katmazdık. Bizler ise İzmir’den gelen şımarık kent çocuklarıydık. Denizi, kayık çekmeyi, balık avlamayı, teke tutmayı, deniz kabuğu toplamayı onlardan öğrendik. Tam deniz çocuklarıydı. Tüpsüz metrelerce dalış yaparlardı. Marangoz çocuğu olmalarına rağmen Göcek koylarını, rüzgarı, dalgayı, deryayı bilirlerdi.

Yaşça büyük olanlar gündüz marangozhaneye çıraklığa giderdi. Küçük olanlar ile köy içinde oynardık. Göcek’in tüm toprak yolları, narenciye bahçeleri, İsveç Maden Şirketi (Türk Maden Şti) kapısına kadar olan çamlı yol bisiklet ralli alanımızdı. En geniş oyun alanı okulun etrafı ve köy ile İsveç madeni arasındaki köşenin etrafındaki boş araziydi. Buraya boş kayık çekende çok olurdu. Sanırım son yıllarda buraya bir de basket potası da konmuştu. Hatta voleybol sahası da hatırlar gibiyim.

Göcek’te karadaysanız bisiklet, denizdeyseniz kayık vazgeçilmezdir. Çocuklar için bisiklet ile köy içinde gezmek serbest ama Fethiye-İzmir karayoluna çıkmak yasaktı. O zamanlar nadiren araba geçse de trafik tehlikesinden korkulurdu.

Şeref Ünlü Amcanın Göcek sahilindeki evininin denize doğru uzanan 15-20 metrelik tahta bir iskele ile ulaşılan deniz içi köşkü vardı. O yıllarda Göcek’te deniz kıyısındaki birçok evin deniz içinde köşk denilen ahşaptan yapılma bir tür tahtırevan yapılar vardı. Göcek kıyıları çok sığ olduğu için kayıklar genellikle bu deniz içindeki köşklerin kenarlarına bağlanırdı.

Bugün Ünlü Deniz Butik Otel’in olduğu yerdeki evin bahçesi, asması paha biçilmez bir güzellikti. Sıcak yaz günlerinde büyüklerimiz evde veya evin bahçesinde yatarken, biz çocuklar sivrisineklere karşı cibinliklerle bir gelin başı gibi süslenmiş köşkte, yıldızları ve samanyolunu izleyerek uyurduk. Çevrede çok ışık ve kalabalık bir nüfus olmadığı için çocukluğumda en çok yıldızı Göcek semalarında görmüşümdür.

Bu köşkte balık tutarken yediğimiz salçalı ekmeğin hazzı, benim için değme saray böreklerinden lezzetlidir.

Göcek’te en büyük eğlencemiz balık tutmak veya hafta sonları kayıkla ailecek bakir koylarda piknik yapmaktı. Balık tutacaksan ilk iş balık yemi yapmak için bugün jandarmanın olduğu yerdeki sazlıkta süzgeçlerle küçük tekeler tutardık. Uskumrular en çok teke severdi. Çamurun içinde sazlıkların arasında bir torba teke tutup ava hazırlandıktan sonra kayığa ekmek, domates, su, peynir biraz nevale koyup Göcek koylarına açılırdık. Ancak etkileyici olan ay zamanı denilen karanlık günlerde köyden 5-6 kayık ile topluca çıkılan balık avlarıydı. Gündüzden anlaşan Göcekliler hava kararınca oltaları, teke torbaları, çaydanlık, ocak, lüks lambalı tüpler, her aile kendine göre sarma, dolma, kahvaltılık ne varsa kayığa yükler ve Göcek Adası önlerine giderdik. Kayıklar denizin içinde yarım bir hilal gibi birbirine bağlanır her kayığın başına bir lüks lambası yakılırdı. Kayıkların oluşturduğu yarım ay içindeki deniz karanlıkta ışıldak tutulmuş gibi aydınlanır. Işığı gören balıklar bu hilalin içine dolarlardı. Sonra oltalar atılır, sabaha kadar uskumru avlanır, sepetler balıkla dolunca şafak ile evlere dönülürdü. Topluca yapılan bu balık avlama ayini keyfi hala yapılıyor mu acaba?

Göcek koylarına pikniğe gitmek bizim için hem macera hem de büyük eğlenceydi. O yıllarda neredeyse tüm koylar bakir ve Bedri Rahmi koyu dışında neredeyse hiçbirinde tatlı su bulunmazdı. Bu nedenle içeceğimiz ve çay yapacağımız suyu yanımızda götürürdük. Çoğu zaman koylarda bir iki aile ya olur ya da olmazdı. Nerdeyse her aile bir koyda piknik yapar, akşama kadar denize girerdik. Piknik boyunca büyüklerimiz kıyılardan kekik, ada çayı toplardı. Biz ise denizde kabuk… Yarım metrelik dışı kırmızı içi sedef deniz taraklarını son yıllarda hiç görmedim. Oysa o yıllarda tüm kıyı türlü deniz kabukluları ve yıldızları ile doluydu.

Çocukken küçük pancar motor kayıklarımızla gittiğimiz koyların arasında benim en sevdiğim yer Tersane Koyu idi. Daracık bir boğazdan geçince karşınıza adeta saklı bir iç göl çıkardı. O yıllarda köhne çürük bir tahta iskele ile kıyıdaki yıkık birkaç taş evin yanına yerleşirdik. Zeytin ağaçlarının altında çayımız demlerdik. Büyüklerimiz piknik yaparken bizler adayı keşfe çıkar, keçiboynuzu toplardık. Tersane Adası yıllık icara verilen keçi koyunların otlatıldığı hayvancılık yapılan, ada üstünde yetişen pıynar, mersin, ada çayı ve kekiğin toplandığı bir icar yöntemine sahipti. Tersane Adasına kadar gitmişsek mutlak Akvaryum Koyunda denize girerdik. Kleopatra Hamamı denilen yerde turkuaz ile beyazın kucağında yüzmeden dönülmezdi. Dönüşte Yassıca Adalar son mola yerimizdi. O yıllarda Yassıca Adaların üstünde gözlemeci vb. satıcılar yoktu. Ama burada mutlak karaya çıkar adanın içinde küçücük bir iç göl oluşturan su birikintisinin yanına gitmeden, adanın güney ucundaki çamlı tepeye tırmanmadan gezimizi tamamlamazdık.

Bu keyifli kayık gezilerinin en sıkıcı yanı ise akşam vakti Göcek’e dönüştü. Yorgun argın Göcek’e dönünce deniz içindeki köşke pamuk yataklar serilir, günün yorgunluğu ile adeta bayılırdık. Ertesi gün Şeref amcaların asma gölgeli bahçesinde kahvaltı ile başlardı. Çocukluğumun en taze, lezzetli kahvaltıları.
Eylül ayı okul ayı. Bizler için İzmir’e okullara dönme zamanı. Ayağımızı sürüye sürüye İzmir’e döner, ara tatil ve uzun tatillerde tekrar Göcek’e, Fethiye’ye, Ortaca’ya ve Kaya Köy’e döneceğimiz günlerin hayali ile yaşardık.

Bu yazı 1427 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum