Göcek Gürsu Pırnaz Yayla Yürüyüşü ile ilgili anı öykülere devam. 3...
Yol bitti sohbet bitemedi, ikinci gece konaklayacağımız Karanfilli’ye ulaşmıştık. Bizden önce gelenler yemek hazırlığına başlamıştı bile. Geniş bir alan etrafında masa sandalyeler, yerlerde kilimler, neşeli muhabbetler karşılıyordu bizi. Geride bir çukurda ateş yakmaya çalışan birkaç kişi de gördüm, akşam yemeği için alabalık pişireceklerdi. Çadırımı kendim kurabilmiştim ikinci akşam, bu da mutlu etmişti beni. Ağaçlardan kiraz da toplamış ama yedikten sonra farketmiştim kurtlu olduklarını.
Çok heyecanlıydım, yörük türküleri ve oyunlarıyla gerçek bir yörük gecesi yaşayacaktım bu akşam.
Masalar kurulmuş, keyifli sohbetler başlamıştı.
Yolun tozunu pisini soğuk suyla da olsa üzerimden atmış, tertemiz giysilerimle dönüyordum ki alana mutluluğum bozuldu.
Maalesef bir kaza geçirmiş, acı içinde yerde kıvranmaya başlamıştım. Sinirimden boşalan gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Herkes koştu yardıma, hemen ilaçlar getirdiler, İsmet Beyin eczacı olduğunu söyleyince arkadaşları yüreğim rahatlamıştı. Çadırı hemen yanıbaşımda gece ihtiyaç olursa müdahale edebilir diye düşündüm. Bu beyefendinin eczacı değil de gurme olduğunu daha sonra öğrenecektim. Meğerse yanında her türlü ilacı taşıyan, tedbirli biri olduğundan eczacı esprisini yapmışlar. İyi ki o gece öyle bilmişim.
İyi kalpli olduğu yüzünden okunan İsmet Beyin de bu sembolik göçün fikir babalarından olduğunu son gün Salaba’daki konuşmasında öğrendim.
Yine aynı akşam beden eğitimi öğretmeni Mehmet Beyi tanıdım, Fethiye’de yamaç paraşütünü ilk yapan, milli bir sporcumuz imiş. O zamanlar ihtisasını yapmak üzere gittiği Almanya’ya yerleşmiş, şimdilerde ise altı ay Fethiye’de yaşıyormuş. Hayata güzel bakışı, duruşu ile dikkat çekiyor, spor kazaları sonucu geçirdiği onbeş önemli ameliyatla bile dalga geçerek konuşabiliyordu. Benim sizin gibi dertlerim yok diyordu, hayatın değerli olmasına dem vurarak, ne güzel mesajdı görebilene... Gündüz yürüyüşe katılamasa bile akşamları konakladığımız tepelere geliyor geceyi geçirip sabah dönüyordu. Bir seferinde yamaç paraşütü yaparken elektrik tellerine takıldığında köyün elektrik şalterini nasıl indirdiklerini, Nurettin Beyin yardıma nasıl koştuğunu anlatıyorlardı arkadaşları.
“Ben aniden karar verdim göçe katılmaya, yani hazırlıksızdım, uyku tulumu ve çadır yeter sandım” diye izah etmeye çalışıyordum Mehmet Bey, çadırda yatağım olmadığını görünce. Olmaz böyle deyip minibüsünden şişme bir yatak vermişti bana. İyi ki diyorum, o akşamdan sonra yerde yatmam işkence olurdu sanırım. Zor bir gece geçirdiysem de yine çok şanslıydım.
Ertesi sabah yola devam edip etmeme konusunda ikilemde idim, ağrılarım şiddetli, dizim ve belim oldukça kötü idi, ama kuvvetli bir ağrı kesici almıştım. Nurettin Bey gerekirse araçla
devam edersin deyip yüreklendirdi beni. Araçla devam etmek ile tırmanmak arasında seçim yapmak zorunda kalmıştım, ama dağların büyüsü, sürprizleri her bir adımda değil miydi? Bunları yaşamalıydım, hiçbir şeyi kaçıramazdım. Birazdan haklı çıktığımı da anlayacaktım, o zorlu tırmanışın sonunda Nurettin Beyi ulu bir ağacı işaret ederken gördüm. Gövdesinde kocaman siyah bir iz vardı çam ağacının, ok gibi birşey. Nurettin Bey “bu ağaca yıldırım düşmüş, ama o yine ayakta kalmış” diye anlatıyordu etrafındakilere.
Mesajı almıştım yine. Ağaca baktım, herkes dağılınca yanına gittim, “şükür ayaktayız” dedim. Yürümeye karar verdiğime şükrederek gökyüzüne doğru uzanan ağacı selamladım.
Yani günün ilk yarısı gerçekten zorluydu, şu ana kadar ki en zorlu parkurdu diyebilirim. Ayaklarımızın altından kayarken kayalar tırmanmak epey zordu, birde sakatlanmıştım. Bu sefer İsa Öğretmen yetişmişti imdadıma, kalın bir ağaç dalının bir ucundan tutarak yardım etti tırmanmama en dik yerinde yokuşun. İsa öğretmenin branşı fizik imiş, akşamki sohbette “fiziği müzikle çocuklara öğretme konusunda projem var” demesi onun hakkında ne de güzel fikirveriyordu. Bu idealist öğretmenimiz yardımseverliği ve hep gülümsemesi ile dikkat çekiyordu grupta.
Yani birbirine yakın veya aynı frekansta insanların bir araya geldiği rengarenk bir gruptu bizimkisi. Dış görünüş, kültürel geçmiş, eğitim, deri rengi, mali durum, ülke vs ile değil frekansla ilgili idi bu biraraya geliş
YORUMLAR