Yazan Çok Okuyan Yok

Dr. Nurettin Demir drnurettindemir@gmail.com

 

Sohbetlerde öğretmenlerimiz deyince önce aklımıza ilkokul öğretmenlerimiz gelir. Asıl ilk öğretmenlerimiz annelerimiz babalarımızdır. Benim için özellikle babam (Mehmet Demir şimdilerde 90-95 yaşlarında) ilk öğreticim ve eğiticimdir. Nüfusa kaydımın geç yapılması nedeniyle bizler okula geç başladık. O dönemler koşullar ve kurallara göre 7 yaşına basmadan okula başlatılmazmış. Anaokul kreş filan söz konusu değildi. Babam okul müdürümüz Süreyya Sarı’ya beni okula alması için epey gittiğini, kapısını aşındırdığını hep anlatır. Benden daha küçükler okula giderken ben onlara gıpta ile bakardım. Beni okula kaydettiremeyen babam da sorumluluğu üzerine alarak akşamları, ocaklığa (şimdi şömine diyorlar) attığı çıraların çıkardığı alevlerin aydınlığında beni çalıştırırdı. Hem okuma yazmayı hem de aritmetik işlemlerini öğretmek için büyük çaba gösterirdi. Dört işlem, kerat (çarpım cetveli) için bizim oralarda çokça yetişen hayıtlardan küçük küçük çubuklar keser, onları kullanarak, sabırla bana öğretirdi. Bu arada babam davar gütmekten okula çok az gidebilmiş, okumak yazmak içinde ukte olarak kalmış. Okuma ve yazmayı asıl askerlikte öğrenmiş ve geliştirmiş.

1960 ihtilal sonrası ikinci sınıfa geçtiğimde, İstanbul’dan Tekniker Okul yeni mezunu bir idealist yedek subay öğretmenimiz oldu. Kadri Doğan Uçku, bizleri çok sevdi, bizlerde onu çok sevmiştik. Öğretmen ve okul sevgisi gelecekte başarılı olmanın önemli basamaklarından biridir. Geçenlerde sevgili hocamı telefonla aradım. Telefona eşi çıktı. Rahatsızmış. Acil şifalar diledim. Bizlerin yetişmesinde büyük emekleri vardır. Onları saygı ve sevgi ile selamlıyorum.

Okumaya o kadar açtık ki, nasıl anlatayım bilemiyorum. Bugün 20’yi geçen büyük market ya da size göre AVM’leri olan Göcek Meydanında küçük bir bakkal vardı. Osman Bakkal, fırından aldığımız çeyrek sıcak ekmeğin içine bir parça helva alırken, gazete parçasını büyük koparsın diye gözünün içine bakardım. Hatta “Osman Amca bana helvayı küçük ver gazeteyi büyük kopar” derdim. Okumak için. O zamanlar ne kitap ne de dergi vardı. Köyde gazete okuyan var mıydı? Hatırlamıyorum.

Bugün kitap yazan o kadar çoğaldı ki, yazan çok, okuyan yok. Varsa yoksa elinde telefon saatlerce sosyal medyada gezinmek o da resimlerine şöyle bak geç. Hele saatlerce oyun oynamak. Para sayar gibi aşağıdan yukarı oynat, sahneler resimler değişsin. Okuma alışkanlığı yok oldukça sosyal ve bilişsel hastalıklarda artıyor. Çocuklarıyla yeterince ilgilenmeyen, kendini işe kaptıran ailelerin de çocukları teknoloji bağımlılığı telefon, bilgisayar, akıllı cihazlar, oyun konsolları, tabletler ve benzeri gibi dijital aygıtların aşırı ve kontrolsüz kullanılması sebebiyle ortaya bir bağımlılık çıkıyor. Bu bağımlılık da tıpkı sigara bağımlılığı ya da alkol bağımlılığı gibi ruha zarar verecek düzeydedir.

Kitap okumak bu bağımlılığı azaltacak ilk ve en güzel yöntemdir. Daracık sokaklarda bile çocukların oyun oynayacağı yer kalmadığına göre, kitap iyi bir çözümdür. Bu arada Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde Doktora Öğrencisi, TÜLOV Vakfımızın çalışkan kızı Tansu Özcan Frederic Gros’un “Yürümenin Felsefesi” kitabını hediye etti. Elimde Dr. İzel Levi Coşkun’un “Süreklilikten Sürdürülebilirliğe” kitabını bitirince hemen okuyacağım. Hani yürümekte ayrı bir güzellik. Günde en az 10 bin adım. Ne kadar da iyi gelir bilir misiniz… Hem ruh hem beden sağlığınız için ihmal etmeyin. Bu yazımı yazarken, Haluk Levent’ten bir twit geldi: “Muğla’da madde bağımlısı kardeşinin tedavisi için çalıştığı gazinoda işkence ile öldürülen Zehra Bayır’ın ailesine ulaştık. Bu gece 02.30 da Ankara’ya bir hastaneye  gidiyorlar. Kardeşimiz orada tedavi görecek.Tüm masraflarını Ahbap hayırseverleri karşılayacak.” Ülkemizi ve dünyamızı iyilik kurtaracak. Ahbap severlere kucak dolusu sevgilerimle.

01.08.2022

Göcek